top of page

<< Musiki Mecmuası sahibi Etem Üngör beyefendiden 5.1.1970 tarihinde bir mektup aldım.

<< Kemençe >>hakkında bir yazı neşretmek istediğini ve şimdiye kadar bu mevzuda hiçbir yerde ciddi bir araştırma yapılmadığını bildiriyor ve bu saz hakkında benim bir yazı hazırlamamı ve bu yazıda da bilhassa aşağıdaki hususların bulunmasını arzu ediyordu:

 

1.Yapılışı (ölçü ve malzemeleri)

2.Telleri

3.Akortu

4.Ambitus (ses sahası)

5.Diğer yaylılara nazaran musikimizdeki mevkii

6.Ä°cra tekniÄŸi

7.Yapıcıları ve çalıcıları 8.Tarihçe

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Her türlü elem ve hissiyatıma candan ortak olan 40 senedir çalmaya 20 senedir de imâl ve tamire yeltendiğim bu dostum ve yar-ı vefadarım hakkında bildiklerimi bir araya toplamak,bilmediklerimi araştırmak ve öğrenmek ve umumî efkâra arz etmek şerefi ve zevki bana ilk anda pek cazip göründü.Fakat mevzuun detayına girdikçe bilhassa tarihçe bahsinde karanlığı gittikçe artan bir boşluk içinde buldum kendimi .Hakikaten bu mevzuda ciddi bir araştırma yapılmamıştı veya yapılmış da benim malûmatım yoktu.Altı ay gibi kısa bir zaman içinde meçhulleri halletmek hiç de kolay olmayacaktı ve olmadıda.Dostlarımın değerli yardımlarına ,bilhassa Etem Üngör beyefendinin pek kıymetli kütüphanesinden çıkarabildiğim hakikatlere kendi bilgi dağarcığımdakilerini de ilave etmek suretiyle bu makaleyi hazırlayabildim.

 

Her türlü elem ve hissiyatıma candan ortak olan 40 senedir çalmaya 20 senedir de imâl ve tamire yeltendiğim bu dostum ve yar-ı vefadarım hakkında bildiklerimi bir araya toplamak,bilmediklerimi araştırmak ve öğrenmek ve umumî efkâra arz etmek şerefi ve zevki bana ilk anda pek cazip göründü.Fakat mevzuun detayına girdikçe bilhassa tarihçe bahsinde karanlığı gittikçe artan bir boşluk içinde buldum kendimi . Hakikaten bu mevzuda ciddi bir araştırma yapılmamıştı veya yapılmış da benim malûmatım yoktu.Altı ay gibi kısa bir zaman içinde meçhulleri halletmek hiç de kolay olmayacaktı ve olmadıda. Dostlarımın değerli yardımlarına ,bilhassa Etem Üngör beyefendinin pek kıymetli kütüphanesinden çıkarabildiğim hakikatlere kendi bilgi dağarcığımdakilerini de ilave etmek suretiyle bu makaleyi hazırlayabildim. Berveçhi peşin hemen arzedeyim ki bu etüdümün kusursuz olduğunu iddia edecek kadar safdillerden değilim. Herhalde bazı kusurları ve eksik noktaları olacaktır. Ancak yanlışı yoktur diyebilirim.Tek tesellim benden sonra geleceklere daha geniş ve daha ilmi araştırma yapacaklara bir başlangıç noktası olması düşüncesidir.Benim naçiz çalışmam bundan ileri gidemedi. İnşallah istikbalde daha verimli ve hayırlı neticeler alacak kimseler zuhur etsin.Eğer bir yanlışlığa düşmüş isem beni techil bahasına da olsa hakikati izhara vesile olacak zevata şimdiden müteşekkirim. Samimi olduğuna inandığım kusurlarımdan dolayı okuyucularımdan özür dilerim.Çalışmam için bana pek geniş imkanlar hazırlayan her türlü kolaylığı esirgemeyen mütemadi teşvik eden ve bu yazıda büyük dahli olan Etem Üngör beyefendiye burada alenen teşekkürden zevk duyuyorum.Diğer bahislerde bilhassa çalıcılar bahsindeki pek kıymetli yardımlarından dolayı diğer dostlarıma minnettar olduğumu burada beyan etmek isterim.

 

YAPILIÅžI VE MALZEMESÄ°

 

Kemençe imalinde kullanılan malzemeyi 4 gurupta mütalea etmek mümkündür.

 

1.Tekne için kullanılan ağaçlar

2.Göğüs için kullanılan ağaçlar

3.Tezyinat için kullanılan malzeme

4.Yay

 

I .Tekne

 

Eskiden yapılmış ve zamanımıza kadar kalabilmiş Kemençe'ler " Baron " ve " İzmitli " yapıları; abanoz,pelesenk,kan ağacı,karadut,Hint gölü ve ardıç'tan ibarettir. Daha sonraları yapılmış Kemençe'lerde ceviz maun ve kelebek gibi ağaçlar da kullanılmıştır. Fakat calibi dikkat olan nokta Baron ve İzmitli yapılarında ceviz ve maun kelebek gibi ağaçlara tesadüf edilmeyişidir. Abanoz , pelesenk, kan ağacı gibi sert ağaçlardan mamul Kemençe'ler ağırca oldukları için dizde durma bakımından makbuldürler. Çünkü ,Kemençe ne kadar ağır olursa tek diz üzerinde durması da o kadar kolaylaşır.Lâkin ,rezonans bakımından yukarıda gösterilen ağaçlara nisbeten ardıç ve karadut daha fazla makbuldür. Bu ikisi evvelkiler kadar ağır değildir. Fakat ihtizazı daha yüksek ağaçlardır. Sesi göğüs tahtası verir nazariyesi bugün iflâs etmiştir. Seste,teknedeki ağaç cinsinin de hatta kalınlığının da aşağı yukarı yüzde kırk dahli vardır.Bilhassa dikenli ardıç hem ağıra yakın hem de en çok rezonansa müsait ağaç oluşu bakımından birinci sırayı işgal etmektedir. Daha sonraları yaşamış ustalar ceviz, kelebek ve buna mumasil sair ağaçları da kullanmışlar fakat yukarıda zikredilen ağaçların verdiği randımanı alamamışlardır.

 

II .Göğüs

 

Burada ancak bir tek ağacı tanır ve düşünebiliriz.O da rakipsiz ve istisnasız " Servidir " dir. Kemençe' mize o esrar dolu şikayetler saklı sesi veren ancak bu tahtadır.Eski mütaassıp ustalar göğüs imalinde bunu kullanmışlar bundan başka tahtaya da el sürmemişlerdir.Bundan sonra yapılan bazı Kemençe'lerde daha yüksek bir ses elde edebilmek için çam,lâdin,köknar dahi kullanılmıştır.Ancak bildiğimiz ve anladığımız manada ve tonda Kemençe sesi kaybolmuştur.

Servi,< mezarlık servisi > ve < saray servisi > olmak üzere iki nevidir. Göğüs imali için mezarlık servisi makbul tutulmaz. Çünkü fazla yağlı ve sert oluşundan bu işe tam elverişli değildir.Makbul olan saray servisidir ki dağlarda , bayırlarda münferid olarak yetişenidir.Bu servi cinsi yağsız ve evvelkine nazaran daha yumuşaktır.Reyeleri daha geniş ve muntazamdır.Verdiği sesde o nisbette muhrik ve fazladır.Fakat en yağlı ve sert bir serviyi yarım saat içinde kupkuru ve yumuşak bir hale getirmek yolunu buldum.Ve yaptığım her tecrübede yüzde yüz muvaffak oldum.Öbür dünyada bana bunun lüzumu olamayacağı için bazı eslâfın <<hafâyâdır>> zihniyetiyle mezarına beraber götürdükleri sırların cemiyete ve sanata neler kaybettirdiğini yakinen bildiğimden o hataya düşmemek için bu aciz buluşumu burada zikretmeyi muvafık buldum.Benden sonra gelenler de buna bir şey ilave ederlerse ne mutlu.Metot şudur: Kapak tahtası taslak haline getirildikten sonra otomatik tencere ( düdüklü tencere) ye konulur. Suyun içinde 25-30 dakika kaynatılır.Bilâhare serin bir yerde iki-üç gün kurumaya terk edilir.En yağlı ve sert tahtada yağdan ve sertlikten eser kalmaz.Kapak imaline fevkalâde müsait bir hal iktisab eder.Yani, yaş sistemle fırınlanmış olur. Bilâhare son tesviyesi de ikmalen tekneye yapıştırılır. Geniş elyaflı servi göğüs imali için çok elverişlidir. Güzel ses ve temini için tekne kalınlığı bahsine ait bir vak'ayı burada arz etmek isterim.Rahmetli Kemal Niyazi Seyhun'a ait bir Kemençe'nin teknesinin gayet kalın olduğunu gördüm . Kapağı çıkardım , tekneyi oyarak incelttim.Aynı kapağı hiç tadilata uğratmadan tekrar yapıştırdım.Ses,rezonans ve volüm bakımından eskisine nazaran asgari yüzde elli fazlalaştı. Bu maruzatım ileride Kemençe yapacakların kulaklarına küpe olsun.

 

III. TEZYÄ°NAT

 

Bu işte kullanılan malzemenin başlıcası < sedef > < fildişi > < bağ > < abanoz > ve bağzende < boynuz > dan ibarettir. Mesela abanoz ile fildişi veya sedef, bağ ile sedef veya fildişi kullanılmak suretiyle vücuda getirilmiş markütleri modelleriyle süslü sanat eseri eski Kemençe'leri görmek mümkündür.Bilhassa sedefkâr Vasıf'ın eserlerini bugün hâlâ, hayret ve hayranlıkla seyrediyoruz.Bu güzel sazın öz malımız olamadığı kanaati ortaya çıktıktan sonra doğan hüznümüzü,gerek ses ve gerek tezyinat bakımından en güzellerini bizim yapışımız kısmen olsun telâfi etmektedir.

 

IV. YAY

 

Kemençe yayı , kendine göre bir hususiyet arzeder.Boyu ortalama olarak 55 ile 60 cm. arasında değişir. Tıpkı keman yayı gibi at kuyruğunun beyaz renklisidir.Kıllar, esasında gevşek olup meşinden yapılmış olan dip kısmına orta parmağın takılması ile gerginlik verilir.Tahta kısmı;gül, kan ağacı, yılan ağacı,abanoz,pelesenk ve en ideali de Keman yaylarında kullanılan << Femnanbuk>> (1) ağacından olanıdır.Kemençe yayının ağır olması şarttır.

 

TELLERÄ° VE AKORTU

 

Kemençe, üç telli bir sazdır.Telleri perdelikten takriben bir santim yukarıdadır.Diğer sazlarda olduğu gibi tellerin üzerine basılmayıp parmak uçlarıyla perdeliğe basmak ve tırnak yüzlerini tellere temas ettirmek suretiyle çalınır.Akortu ise, Yegah, Rast ve Neva dır.Tellerinin cinsi barsaktan yapılmış kiriştir.Neva ve Rast çıplak kiriş,Yegah ise içi kiriş ve dışı sim sarılı Keman'ın Sol telidir.Nevası, Viyolonselin La'sına , Rastı da keza aynı sazın Re'sine tekabül eder.Mevzuun dışına çıkmış olmak korkusuna rağmen bugün maalesef ekser Kemençe'lerde kullanılan krome tellere temas etmeden geçemiyeceğim.Sözlerim kimseye tariz olmayıp kaybolan bir orijinalite ve güzelliğin teessüründen mütevellittir.Nasıl ki Nay'ı tahayyül ettiğimizde aklımıza ilk anda kamış gelirse Kemençe dediğimizde de kiriş telleri düşünebiliriz.Sazın bünyesinde saklı şikayetler dolu esrarlı ve hüzünlü sesi ancak kiriş tellerde bulabiliriz.Karyola demirinden Nay yapılmadığı gibi krome tellere de hakiki Kemençe sesi bulunamıyor.Fakat maalesef,ananeye hürmetkâr bir-iki icracıdan gayri diğer Kemençe' cilerin hepsi krome telleri kullanmaktadırlar.Cümbüşten çıkan ses nasıl ki Ud zevki veremiyorsa,krome telli Kemençe' den çıkan ses, tabir caizse çatlak Zurna'yı,burnunda arıza olan hımhım bir hanendeyi hatırlatmaktadır. Ben vaktiyle Keman çalmakla musikiye başladım.O zaman krome tel yoktu.Keman, kiriş tellerle çalınırdı.Bilâhare krome teller icadedildi ve Kemanın o munis sesi yerine haşin çetin bir maden sesi kaim oldu.Ben bu iki hâli bizzat yaşadım. Hz.Cemil' deki sonsuz deha ancak ve ancak kiriş tel kullanması suretiyle ve bir-iki kırık dökük plâk vasıtasıyla bize aksetmektedir. Merhum, farzımuhal olarak acaba krome tel kullansa idi taksimlerindeki bu cazip tonu bulmak mümkün olacak mı idi? Hiç şüphesiz asla. Rahmetli Kemani Reşat'ın kiriş telli Keman'ından çıkarttığı sesleri << bilhassa kapalı Neva >> bugün hâlâ tehassürle tahattur ediyorum. Ve bir benzerini de bulamıyorum, bulamayacağım da. Bugün garp, krom ve çelik tel bahsinde pervasızca ne kadar ileri gitmiş olduğunu anladı. Kiriş tellerin mûnis havasını bulmak için daimi bir laboratuar tecrübesi içinde ve mütemadiyen Keman, Viyolonsel tellerinde yeni buluşlar yapıyor. Tonu yumuşatmaya çalışıyor. Krome tellerin içindeki çelik yerine naylon tecrübe ediyor. Ve her yeni buluşu ile de ilk hareket noktasına yaklaşıyor. Şu hakikati ehemmiyetle arz etmek isterim ki kiriş telden sıhhatli ve pürüzsüz ses çıkartmak gayet müşkildir. Cemil merhumun tabiri ile çalması demirden leblebi olan Kemençe'den kiriş tellerle ses çıkartması kat be kat zordur. Buna karşılık krome tellerde bu müşkil kalite ve tonun bozulmasına rağmen haddiazamide ortadan kalkmaktadır. Bazi icrakârların bu yolu tercihlerine yegâne sebepte budur. Asrımızda herkes işin kolay tarafına kaçıyor. Fabrika varken kimse dönüp el tezgâhına bakmıyor. El işi sanat eserleri gittikçe azalıyor. Buna karşılık fabrikasyon meta o nisbette fazla. Hülâsa olarak artık hiç kimse pirinç tanesinin üzerine besmeleişerif yazmayı düşünmüyor da pilav halinde ortaya gelmiş pirinçlere besmele ile (belki de besmelesiz) kaşık sallamaya bakıyor.

 

AMBÄ°TUSU

 

Musikimizde bugüne kadar gelmiş olan eserler Tanbur'daki perdelerden de anlaşılacağı veçhile iki oktavlık bir sahada cereyan etmekte pek istisnai ahval de tiz hüseyni, ender olarak da tiz acem ( o da kısmen çarpma olarak) perdesi kullanılmaktadır. Kemençe'de bu perdeleri bulmak hatta tiz gerdaniye ve tiz muhayyer perdelerine de çıkmak mümkündür. Lâkin bu iki buçuk oktava yaklaşan ambitusun avantajını bir tarafa bırakıp Kemençe'ye iki oktavlık bir saz demek daha isabetlidir. Bazı kayıtlarda, meselâ yeni yayınlanan << Türk Musikisi Ansiklopedisi >> isimli eserin Kemençe maddesinde ambitusu kat'i olarak iki buçuk oktav gösterilmekte ise de böyle bir tahdidin ilmi olmaktan ziyade indi oluşu göze çarpmaktadır.Çünkü Kemençe'de tiz gerdaniye ne ise tiz muhayyer de o demektir. Binaenaleyh tahdit doğru bir şey değildir. Kaldı ki bu sesler musikimizde ve Kemençe'de zaten kullanılmamakta olup icrası da hayale istinad etmektedir.

 

DÄ°ÄžER YAYLILARA NAZARAN MUSÄ°KÄ°MÄ°ZDEKÄ° MEVKÄ°Ä°

 

Bugünün şartlarının icap ettirdiği transpozision zorluklarını göz önünde bulundurmakla beraber Kemence, musikimizin bünyesine en uygun ve en başta gelen tekyaylı sazdır.Bu saz ile musikimizin her nevi ezcümle klâsik,dînî,şarkiyat,oyunhavaları,köçekceler başka hiçbir yaylının muavenetine ihtiyaç olmadan kabili icradır.Alelumun şarkta ve bizde hâkim mistik ve hüzünlü havaya en uygun ses Kemençe'dedir.Bu husus keyfiyet olarak erbabınca müsellem olduğu gibi fizikman da isbat edilmiştir.(2) Türk musikisini en iyi anlamış ve anlatmış olduğuna iman ettiğim Cemil merhum Keman' a el sürmemiş ve plâklarında Kemençe' nin ne demek olduğunu ve bununla neler yapılabildiğini bize sarahaten anlatmıştır.Yakın bir tarihe kadar kıvrak ve icrası o nisbette zor köçekçeler yalnız Kemençe ve Lâvta ile icra edilirdi.Bugün dahi dînî musikide Neyler arasında ancak Kemençe'yi görüyoruz.Bu fikrime Keman 'ın yaptığını Kemençe yapabilirmi? Diye itiraz edenler olacaktır. Onlara peşin olarak kısaca cevabım < Bugün keman'ın yaptığını Kemençe yapmıyorsa bu kabahat bizatihi Kemençe'nin olmayıp Kemençe'cinindir > demek olacaktır.Maksadım Keman'ı kötülemek değil ancak Kemençe'nin hakiki mevkiini izahtan ibarettir.

 

İCRA TEKNİĞİ

 

Kemençe'miz hakkında maalesef şimdiye kadar basılmış bir metot yoktur.Rahmetli dostum Mesud Cemil babasının yazılmaya başlanmış ve yarım kalmış bir Kemençe metodundan bana bahseder hatta ilk cümlesinin << Kemençe ka' r ile ( yay ile ) çalınan bir sazdır.>> diye başladığını söylerdi .Hangi sebeblerle ikmal edilemediği yazılan kısmının da nerede olduğu bugünün meçhulleri arasında.Eğer bir metoda sahip olsaydık Kemençe'nin tekniği hakkında daha selâhiyetle konuşur ve dolayısıyla daha faideli olurduk.Hiç olmazsa bu sazı çalma yollarında daha az suubetle yürürdük. <<İhtiyaç mader-i ihtiradır>>hükmünce kat'i ihtiyaç hissedildiği gün herhalde böyle bir metoda sahip olacağız.Ama kim yazacak ve kime yazacak ?orası da Allah'ın bileceği bir iştir. Çünkü gün geçtikçe mevcudu azalan ve yerine başkasının kaim olmadığı Kemençeci'ler yakın bir tarihte tükeneceğe benziyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kim kimden ne öğrenmiştir? Öğreten de ne öğretmiştir? Bu mevzuun içine girmek istemem.Lâkin bana hiç kimse bir şey öğretmemiştir.Tabir caizse kırk senedir kendi yağımla kavrulmuşumdur.Doğru konuşmak icabederse alaydan yetişmişimdir.Mektebimiz,metodumuz olmadığına göre zaten hiç birimiz bu işin tekniğine tam mânâsı ile vakıf değiliz. Herkes kolayına geldiği gibi bu işi yürütmektedir.Herkes kendine göre haklıdır .Ve herkes kendine göre üstaddır. Şimdi bu izahatımdan sonra bu işin teknik bahsine temastan ziyade kendimce tatbik edilen usulden bahsetmek isterim. Maksadım Kemençe dersi vermeye kalkıp gülünç olmak değildir. Evvelâ bu mevzuu <Yay> ve <Parmak> olarak iki noktada mütalea etmek doğrudur.

 

Kemençe sol diz üzerine dayanmak suretiyle çalınır.Yayı tutan sağ elin bileği hiçbir zaman supleksini kaybetmemelidir.Yani,kol ile değil bilek hareketleriyle çalınmalıdır.Yaylar Keman'da olduğu gibi uzun değil bilakis kısa kısadır.Yani aşağı yukarı sağ kol gövdeye yarı yapışık haldeyken bilek ile yay çekmek suretiyle çalınmalıdır.Bir telden diğerine geçerken kolu ileri geri hareket ettirmeyip diz üzerinde duran Kemençe'ye mihveri etrafında bir hareket vermek suretiyle telleri yaya yaklaştırıp uzaklaştırmalıdır.Bu şekil çalış, süratli bir geçişi çok kolaylaştırır ve mümkün kılar.Yayın tellere temas ettiği nokta etrafında teşekkül eden dört zaviyenin de 90 ar derece olmasına bilhassa dikkat edilmelidir.Yayın eşiğe olan mesafesi kat'i surette en fazla 4-5 cm.'i aşmamalıdır.Hatta 3.5 cm. de ton bakımından daha sıhhatli bir ses bulmak kabildir.Bu sayede Kemençe'nin bünyesinde gizli olan ses ortaya çıkar.Kemençe'nin dizde teşkil ettiği zaviye ise 75-80 derece arasında olmalıdır.Yayın tellere fazla bastırılması cazırdamayı, az teması ise çürük bir sesi intac eder.En iyisi bu işin ortasını bulmaktır.Tabii icabı hale göre bu keyfiyet değişebilir. Sol ele gelince yaptığı iş sağ el kadar olmasa da hiç de küçük görülecek cinsten değildir.Evvelâ, doğru bir ses bulabilmek için tam yerine basmaya son derece dikkat edilmelidir.Tellere fazla abanmak doğru değildir. Çünkü tam yerine basılmış olsa bile telin gerilmesi dolayısıyla ses cüz'i de olsa tizleşir. Ve falso hissini verir. Bilhassa fazla vibrasyondan kaçınılmalıdır. Çünkü çıkan ses hırçın ve asabi bir kadının kararsız mizacını andırır.Kabil olduğu kadar kapalı ve iç seslere itibar edilmelidir. Açık rast ve açık neva perdeleri büyük bir zaruret olmadıkça kullanılmamalıdır. İleride,kendimde bir metod yazacak cür'eti bulursam bu ve buna benzer hususatı daha komplike bir şekilde arzetmek isterim. Şimdilik maruzatım bu kadardır Bu bahsi kapamadan şuna da işaret edeyimki,Kemençe çok küçük ve şirin yapılı bir saz olmasına rağmen en çetin ve en hırçın bir sazdır. Ona tam mânâsıyla hakim olmak gerektir. En küçük ihmal ve dalgınlığı asla affetmez. İnsan bir anda hırçın bir atın üzerindeki dalgın ve ihmalci süvarinin akibetine uğrar. Çünkü falsoya en elverişli bir sazdır. Doğru ve sıhhatli bir sesçıkarmak daimi dikkat ve ihtimam işidir. Arzettiğim hususata riayet eden kimse hilkatten de nasibedar ise Kemençe'de muvaffak olmuş demektir.

 

YAPICILARI

 

Kemençe imâlinde hakiki mânâsıyla iki usta ( lütiye)tanıyoruz; Ermeni asıllı < Baron / Baronak > ,Rum asıllı < Küçük İzmitli > Bütün araştırmama rağmen İzmitli'nin maalesef ismini bulamadım.Bunlardan sonra gelen diğer usta ve yapıcılar, yapılarında Baron ve İzmitli'yi taklit etmişler,bazısı yaklaşmış ,bazısı uzaklaşmış.Fakat hakiki mânâsıyla hiç biri bunlara tefevvuk edememiştir. Tamir için elimden geçen Baron Kemençe' lerin hepsinde tarih bulamadım. Ezcümle,Cemil merhumun < Andelib > ismini verdiği Kemençe'de bu meyandadır.(3)

 

Ancak ,rahmetli Kemal Niyazi Seyhun'a ait koyu renkli sarı ardıçtan mâmul fildişi ve bağ işlemeli Kemençe'de 1891 ,Ruşen Ferit Kam'a ait diğer bir Baron'da da (4) 1900, hâlen bende olan teknesinin dışı fildişi ile kaplı keza ,Baron yapısı bir Kemençe' de de 1899 tarihini tesbit etmiş bulunuyorum. Diğer Baron Kemençe'lerde tarih olmadığını gördüm .Kapağın içinde kurşun kalemle yazılmış yalnız imza vardı. İzmitli'ye gelince.1954 senesinde Avukat Turgut Alporal'a ait İzmitli yapısı bir Kemençe'nin harap olan kapağını değiştirmiştim.Kapak içinde imzası ve gayet güzel yazı ile yazılmış 1899 tarihi vardı.Rumca bilenlere gösterdim. Fakat imzayı okuyan olmadı. Keza R.F.Kam'a ait diğer bir İzmitli yapısını da tamir etmiştim. Fakat tamir kapağın açılmasını icabettirmediği için,içinde tarih veya imza olup olmadığını bilmiyorum.Aynı hal pek yakında,Etem Üngör'de bulunan diğer bir İzmitli Kemençe'de dahi vukubulmuştur. Şu kısa mâruzatımdan Baron ve İzmitli'nin muasır oldukları Baron'un XIX asrın sonları ile XX . asrın başında yaşadığı, İzmitli'nin ise XIX .asrın sonlarında yaşadığı ancak XX . asra intikal edip etmediğinin hâlen meçhul olduğu keyfiyeti ortaya çıkar.

 

Yine bu tarihlerde yaşamış olması melhuz olan " Büyük İzmitli " diye başka bir ustanın da iki tane Kemençe'si elimden geçmiştir.Küçük İzmitli'ye nazaran daha kaba bir yapı idi.Aidiyeti ve imal tarihi hakkında hâlen hafızamda bir iz yok. Zamanımıza kadar intikal edebilmiş Baron ve İzmitli Kemençeleri eb'at bakımından mukayesesini şöyle yapabiliriz; (Rakkamlar milimetre olup ortalama ve takribi olarak alınmıştır.) Bu ustalar daima 1-2 milimetre fark yapmışlardır.

 

KISIMLAR                                              BARON                      Ä°ZMÄ°TLÄ°

Boy                                                           410                            410

En                                                             145                            150

Sap kalınlığı                                              31                              27

Tekne derinliÄŸi                                         35                              27

Göğüs delikleri                                   Büyükçe                  Daha küçük

Yapı                                                 Kaba ve ihmalkâr         Ä°tinalı ve zarif

Kapak kalınlığı                                         6-7                             5-6

Kapak durumu                                 Düze yakın                 Hafif bombeli

 

Diğer ustaları da şöyle anabiliriz; Vasil (5) , Murat Usta (Sümbül) , Vasıf Sedef (Sedefkâr) , Onnik Garipyan , Mustafa Sazer (Bursalı) , Cevdet Kozanoğlu , Aziz Mahmud , Üsküdarlı Mustafa Usta , Hadi Eroğluer , Çarşıkapılı İsmail Hakkı , Mümtaz Usta (Cami altında ressam) , Udi Arşak , Haldun Menemencioğlu Saika-i merak ile iki ustanın eserlerinin hâlen kimlerde bulunduğunu şöyle tesbit ettim;

 

SAHÄ°PLERÄ°                             BARON                          Ä°ZMÄ°TLÄ°

R.F.Kam                                     3                                    1

K.N.Seyhun Veresesi                1                                    1

H.MenemencioÄŸlu                    3                                    -

F.Fersan                                     3                                    -

C.Orhon                                     2                                    -

H.Rit                                           1                                    -

N.DoÄŸu                                      1                                    -

Naime Mesut Cemil                 1                                    -

P.Leondaridis                            1                                    -

S.Z.ÖzbekkanVeresesi              1                                    -

Ä°.Özgen                                      -                                    1

T.Alporal                                   -                                     1

K.ErdoÄŸru                                 -                                     1

E.ErdoÄŸru                                 -                                     1

E.R.Ãœngör                                 -                                     1

G.OsmanoÄŸlu                          2                                     -

Toplam                                   19                                    8

 

MEVCUT KEMENÇELER HAKKINDA DAHA SONRA E.R.ÜNGÖR TARAFINDAN YAPILAN EKLEMELER:

 

SAHÄ°PLERÄ°                            BARON                        Ä°ZMÄ°TLÄ°

Kâmuran ErdoÄŸru                   2                                  1

Tokai Ãœniversitesi                    1                                  -

Cüneyt Orhon                         4                                   -

Faruk Fattah                            1                                   -

Etem Ruhi Ãœngör                    1                                   -

 

(1) Sıcak iklim ağacı olup en ziyade Afrika'da yetişir.

(2)Asuman Onaran<< Kemençe Seslerinin Armonik Analizi >> (Bilim Doktora Tezi) Berksoy Matbaası,İst.1959. Sayfa 20:Tablo 6 v e 7 de Keman ile Kemençe arasında yapılmış olan mukayeseye nazarı itibara alacak olursak Kemençe'nin Keman'a nazaran daha conconans ses verdiğini müşahede ederiz.Eski yapı iyi bir Keman'ın ortalama ton merkezinin değeri ortalama olarak 950 Sicl/Sec. Ve yeni yapı iyi bir Keman'ınki ise 1080 (2) olduğuna göre tablo (2) deki tel frekansları için Kemençe daha melodik ses veriyor demektir.

(3)Bu Kemençe halen Ruşen Ferid Kam'dadır.

(4)Merhum S.Z.Özpekkan'dan intikal etmiştir.

(5)Kemençeci Vasilâki ile karıştırılmamalıdır.

 

ÇALICILARI

 

Nasıl ki bir ailede güzel-çirkin, zengin-fakir, hayatta çok veya az muvaffak olmuş muhtelif fertler varsa, Kemençe çalanlar arasında da buna benzer tefrikler yapmak mümkün.Nitekim aşağıda arz ettiğim isimler arasında san'at ufkunda Güneş gibi parlayan dâhî mertebesine ulaşanlar olduğu gibi vasatın üstünde veya altında bir seviyede kalmış kimseler de var. Hatta bu demirden leblebiyi çiğneme hevesine kapılmış fakat vazgeçmiş heveskârlara da tesadüf etmek mümkündür. Ben burada bu zevatın san'at derecelerini tâyin ile uğraşacak değilim.Zaten makalenin mevzuu buna müsait olmadığı gibi bunlar cümlece malûmdur.Esasen kendimi bu mevzua selâhiyetli de göremem ve üstelik teddüp ederim.Bilhassa hal-i hayatta olanları sınıflandırmak itikadımca abesle iştigal olduğundan son derece hazer ederim.Zaten bu işi yapan evliya-i umur efendilerimiz mevcut.Güttüğüm gaye, şayet ileride bir san'at tarihi vücuda getirilmesi lüzumu hissedilirse, ciddi ve ilmi bir ansiklopedi yazılmak istenirse ki zannederim lâzımdır, araştırıcılara bir kolaylık olsun diye elde edebildiğim isimleri tespit ve arz etmekten ibarettir.Ben bu tespit işinde muhtelif dostlarımın yardımlarına mahzar oldum.Hafızalarındaki bazı isimler lûtfettiler. Karıştırabildiğim sayfalar arasında bazı isimlere tesadüf ettim. Fakat hiçbir yerde listeye benzer bir şey görmedim.Ve dolayısıyla kimseye rahmet okumadım ve müteşekkir kalamadım .Şimdiye kadar el sürülmemiş bakir bir mevzuun ortasında yapa yalnız kaldım.Bu zevatın hiç olmazsa kısaca biyografilerini de ilave etmeyi çok arzu ederdim.Fakat bu işteki zorluğu erbab-ı iz'an takdir buyuracaktır. Bütün Kemençe'cileri yazdım diye bir iddiada da bulunamam .Çeşitli imkansızlıklarla bulunamayan ve unutulan isimler de olabilir.Hayatta olanlar lütfen kendilerini açıklasınlar.Ölmüş olanların da ruhaniyetlerinden özür diliyorum.İnsanlar hatadan kurtulmuş değildirler.Aciz araştırmam da hatayı hadi asgariye indirebilmiş isem ne mutlu bana.Belki de bu naçiz çalışmam günün birinde bana bir vesile-i rahmet olur inşallah.

 

-Kemençeciler ailesi olarak tespit edebildiğim 117 ismi aşağıda arz ediyorum; (siyah ile dizilenler hayatta olmayanlardır.)

Enderuni Tahir Ağa ( 2.Sultan Mahmut devrinde yaşamıştır.)[R.Kam'dan]

Mah-i Ruhsar Kalfa (Sultan Abdülaziz'in kalfalarından) [G.Osmanoğlu'ndan]

Andelip Kalfa ( Abdülhamid'in kalfalarından) (6)

Nikolâki

Vasilâki

Yorgâki (Vasilâki'nin oğlu) [Y.Bacanos'tan]

Mahmud Nedim Demirhan (Vasilâki'nin talebesi)

Suphi Ziya Özbekkan (Vasilâki'nin talebesi)

Cemil Bey (Tanburi)

Mesut Cemil

Murat Öztorun (Cemil Bey'in talebesi ,Afyon Lisesi eski müzik öğretmeni)

Fahire Fersan (Cemil Bey'in talebesi)

Ziya Hüzni Bey (Cemil Bey'in talebesi, Pendikli) [ R.Kam'dan]

Kadı Fuad Ef.(Tanbur'da Cemil Bey'in en muvaffak talebesi) [ R.Kam'dan]

RuÅŸen Ferit Kam (Cemil Bey'in tekniÄŸini bize en iyi aksettiren,Cemil Bey'in en iyi manevi talebesi)

Dr. Nazmi Özalp (R. Kam'ın talebesi)

Samiye Morkaya (Cemil Bey'in talebesi) (7)

Saadet Hanım (Samiye Morkaya'nın talebesi , Av.Faik Şevket Bey'in eşi.)

Nezahat Hanım (Samiye Morkaya'nın talebesi)

Nahide Hanım (Samiye Morkaya'nın talebesi, Bestekâr Rahmi Bey'in kızı.Ayrıca Cemil Bey'in talebesi )

Ulviye Sultan (Samiye Morkaya'nın talebesi)

Saima Hanım (Samiye Morkaya'nın talebesi)

Zehra Hanım (Samiye Morkaya'nın talebesi, Abdurrahman Şeref Bey'in torunu)

Suad Hanım (Samiye Morkaya'nın talebesi,Azerbaycan Adliye Nazırı Halil Has Eşi)

Bedia Hanım ( Samiye Morkaya'nın talebesi )

??? Hanım ( Samiye Morkaya'nın talebesi, Sami Paşazade Safa Bey'in kızı)

Leonidi [Y. Bacanos'tan]

Anastas (Leonidi'nin oÄŸlu) [Y. Bacanos'tan]

Dikeos (Anastas'ın oğlu, aslen Udi) [Y. Bacanos'tan]

Lambro (Anastas'ın oğlu) [Y. Bacanos'tan]

Paraşko Leondaridis (Anastas'ın oğlu, R. Kam'ın talebesi)

Nazım (âma, Kanuni) [Kızı Naime İspahi'den]

Domates Ahmed Bey (8)

Udi ArÅŸak [R. Kam'dan]

Ferid Anlar (Kanuni, Bestekâr, Orkestra Şefi, Arşak'ın talebesi) [R. Kam'dan]

Ali Saip Ertenen (Muhasebeci ve Mali Müşavir, Arşak'ın talebesi)

Niyazi Bey (Düyunu Umumiyeli) [C. Kozanoğlu'ndan]

Şeyh Süreyya Ef. (aslen Rebabi, Emir Ef. Postnişini) (9)

Udi Nevres

Aleko Bacanos

Sotiri Çantalı [Y. Bacanos'tan]

Nikolaki Çantalı (Sotiri'nin kardeşi)-[Y.Bacanos'tan]

Todori [Y. Bacanos'tan]

Lefteraki [Y. Bacanos'tan]

Petri ( Ermeni asıllı) [Y. Bacanos'tan]

Kantar (Ermeni asıllı) [Paraşko'dan]

Hristo Ef. [Sazende'den]

Zeron Ef.[Güldeste-i Musiki'den]

Serope Ef. (Udi KurtuluÅŸ'lu) [ParaÅŸko'dan]

Giritli Ali (10)

Ali Rifat Çağatay [E.Üngör'den]

Kâzım Tav (Beylerbeyli ,sakallı Kâzım )

Kemal Niyazi Seyhun

Vedia Tunççekiç (K.N.Seyhun talebesi)

Feriha Hanım (Şark Mus.Cem. den)

K.N.Seyhun talebesi [F.Akaydın'dan]

Dr. Zühtü Bilgin (Balta limanı Has.Baş tabib Mua.,K.N.Seyhun talebesi Hüsnü Çoşar'dan )

Cüneyd Orhon (K.N.Seyhun talebesi, ilk hocası Hafid Göktekin)

Berhayat Anıl (K.N.Seyhun talebesi, C.Orhon'un eski eşi )

Mübeccel Çetin Işınbark(K.N.Seyhun'un talebesi)

Yıldız Seçkin (Deniz Subayı, K.N.Seyhun'un talebesi)

Fazilet Tanrısever ( K.N.Seyhun'un talebesi)

Suphi Müren (Tekel'den emekli, K .N.Seyhun'un talebesi)

Necati Dindaş (K.N.Seyhun talebesi) [E.Üngör'den]

Ruhi Seçkin (Y.Seçkin'in babası [L.Karabey'den]

Şekerci Cemil Bey (Bestekâr, Udi)

H.Sadettin Arel

Kâmil Bey (Piyanist)

Ziya Bey (Piyanist Kâmil Bey'in oğlu, Mühendis)

Memduh Benson (Zahire Borsa'sından emekli, Kadıköylü)

Kanuni Mustafa (Kanuni Fethi'nin kardeÅŸi)

Ahmet Tevfik Öber (Bursa'da eczacı, aslen Tanburi,Cemil Bey'in talebesi)

Mustafa Sazer (Bursalı)

Prens Halim

Hasan Fehmi Mutel

Müşerref Akyüz (H.F.Mutel talebesi)

Dr. Ziyaeddin ErdoÄŸru

Kâmran Erdoğru (Dr.Z.Erdoğru'nun büyük oğlu)

Ekrem ErdoÄŸru (Dr.Z.ErdoÄŸru'nun oÄŸlu)

Hadiye Ötügen

Hafid Göktekin (Darüttalim'den,İnhisarlardan emekli)

Mir'at Ustaoğlu (Gümrük idaresinden emekli)

Nihat DoÄŸu (Avukat,Aleko Bacanos'un talebesi) Ä°

hsan Özgen

ReÅŸat Uca

Mualla Ongan (K.ErdoÄŸru ve R.Uca talebesi)

Melih Akkan (Avukat)

Mehmet Kurt (Eyüp'te berber, K.N.Seyhun ve H. Ötügen talebesi )

Rahmi Bey ( Beylerbeyli) (11)

Cevdet Çağla

Gevheri OsmanoÄŸlu (Prenses)

Selahaddin (Marangoz) [E.ErdoÄŸru'dan]

Ä°smail BaÅŸkurt (D.D.Y. emekli, Ä°zmirli)

Turgut Alporal (Avukat )

Haydar Süfraz (Türk kablo fab.Gen.Md.Mua.)

Dr.Asım Dirim

Dr.Selahattin Tanur (D.Dz.Y. nda)

PaÅŸazade Kemal (Åžark Mus. Cem. Den) (12)

Laika Karabey

Hüsnü Çoşar

Salih Bey (R.Kam'dan)

Zahide Hanım (13)

Dr. Fuad Bey (Bakteriyolog)

Kemal bey [ ParaÅŸko'dan] (14)

Cahit Gözkan (Udi ve Rebabi)

Enise Can

Kenan Karacaalp (Emekli Albay) [H.Çoşar'dan]

Rıza Rit

Niyazi Sayın

DoÄŸan Ergin

Ali SabuncuoÄŸlu (Emekli Subay)

Nükhet Hanım (15)

Mehmet Ali Davran (Avukat) [E.ErdoÄŸru'dan]

Mecid Sesigür (Mevlidhan)

Sadık Yiğitbaş (Diş tabibi) [E.Üngör'den]

Nedim Şükrü Bey (16)

Fatoş Sağmanlı (17)

Fatma Ardıç

 

(6)Bu hanım,Cemil Bey'e bir kemençe hediye etmiştir.Cemil Bey'de bu kemençenin Andelip koymuştur.Halen Ruşen Kam'dadır.Bu sazı 2-3 defa tamir ettim.

(7) Bir < sihri tarab > suzinak şarkısı Rahmi Bey tarafından bu hanıma ithafen yazılmış ve bestelenmiştir.( S.Morkaya'dan)

(8) Tanburi Kadıköylü Fuat Sorguç (Çene Fuat)ın dayısı.(E.Üngör'den )

(9) Rebabi Mustafa Sunar'ın hocası (C.Kozanoğlu'ndan).

(10) Tok sesli bir Kemençe ile 1940 yıllarında sokaklarda gezerek ayakta çalardı.

(11) Bestekar Rahmi Bey ile karıştırılmamalıdır, Şevki Bey bu zatın evinde ölmüştür.(R.Kam'dan.)

(12) Bu zatın validesi de saraylarda Kemençe çalmış olup adı hatırlanamamıştır.(L.Karabey'den)

(13) Darülelhan hanendelerinden olup 1953 senesinde Beşiktaşdaki ev sahibimiz idi.

(14) Eski merkez memuru (Emniyet amiri) olup vaktiyle Sadettin Kaynak ile plak doldurmuÅŸtur.

(15) Ziya Hüzni Bey'in yeğeni Müzeyyen Hanım'ın kızı.(L.Karabey'den)

(16 ) <Yüceldikçe yüceldi> Hicaz şarkısının bestekarı.

(17) Kemani Edip Yücel'in talebesi. H. Sadettin Arel'in tertip ettiği 4 telli Kemençe'yi çalmıştır.

 

TARİHÇE

 

Şimdi mevzuun en karanlık ,en çetrefil, en muğlak, fakat ruh noktasına gelmiş bulunuyoruz.Tarihçe?..evet , içinden doğru olarak çıkılabilmesi koca koca sayfaları didik didik edip uzun bir zaman sabırla metanetle şuur ve sebatla çalışmaya ve bîtaraf bir zihniyeti bir an terk etmemeye vabeste bir keyfiyet.Çünkü , birbiriyle hiç alâkası olmayan üç sazı Kemençe ismi altında toplamış ve asırlar boyunca birbirinden ayıramamışızdır.Pek tabiidir ki bu mevzu ile alâkalı yerli ve yabancı kaynakları dikkatli bir tetkikten geçirmek icabetti.Ne yazıktır ki hiç ummadığım feci bir hakikatle karşı karşıya geldim.Ben Kemençemizin menşeini tesbit etmeye uğraşırken hayalât ilememlû bir sürü varakparenin memleketimizde ansiklopedi namı altında neşredilmiş olduğunu esefle gördüm.Hemen samimiyetle arzedeyim. Niyeti acizânem sağa sola çatmak olmayıp bu gibi hatalı neşriyatın umumî efkârı ne kadar yanlış yollara sevketmiş olduğunu anlatmaktan ibarettir.

 

Ben bunların sahifelerini bir şey öğrenmek , bir şeyler bulmak için açtım.Fakat öyle acayiplikler ile karşılaştım ki bildiklerimi de birbirine karıştırdım.İstifade etmek şöyle dursun fikren mutazarrır oldum.İşim büsbütün zorlaştı.Neler çektiğimi tarif edemem.Aşağıda bir iki misal arzetmek suretiyle hüküm vermeyi erbab-ı insaf ve iz'ana havale ediyorum.

 

1-’‘Yeni Resimli Lûgat ve Ansiklopedi’‘ İ.A.Gövsa, Cilt 3, S. 1422:Kemençe-i Farsî ,yayla çalınan Keman'a benzer küçük bir çalgıdır ki İran'dan gelmiş olduğu rivayet edilir.Sesi daha yanık ve bizim musikimize daha uygun düşer.Fasıllara girenleri olduğu gibi halk arasında çalınan basit şekilleri de vardır.

 

Bildiğimiz Rebab'ın İran'daki ismi ‘‘Kemençe-i Farsî’‘ dir.Fasillara giren Kemençe ise Rebab olmayıp bizim Armudî Kemençe'dir.Orjinal şekildeki bir Rebab ile bizim fasıl musikimizi icra etmek mümkün değildir.Çünkü çok basit yapılı bir sazdır.Halk arasına kadar da inmemiştir.Ne şekli ne de çalınış vaziyeti ile Keman'a benzer hiçbir tarafı da yoktur. Olsa olsa Anadolu'da müstamel kabaktan mamul ‘‘Kabak Kemane’‘ ile belki uzaktan bir münasebeti vardır.Hülâsa bu ansiklopedinin Kemençe namı altında bize verdiği malûmat baştan aşağı yanlıştır.Şimdilik bunu bir tarafa bırakalımda pervasızlık numune-i misali olan ikincisine gelelim.

 

2-’‘Türk Musikisi Ansiklopedisi’‘ Y.Öztuna,Kemençe maddesi, S.338-339: Rebab'ın gelişmiş bir şekli olduğu muhakkaktır. (!)Bu kat'iyet neye istinat ediyor acaba ? Böyle bir iddiaya kalkan muharririn Kemençe ile Rebab'ı tetkik etmiş olması şöyle dursun uzaktan dahi görmediği zannı hasıl oluyor insanda.Acaba biraz daha geliştirme ile, biraz daha gayretle Viyolonsel'i de bu katagoriye dahil edebilirmiyiz ?Neden olmasın,üçüde şakulen çalınıyor.İlmî bir yazıda böyle hafiflik olur mu? Olmalımı?

Devam ediyor:Bir Türk sazıdır. (!)

 

Eski asırlarda bu saza verilen ‘‘Kemençe-i guz =Oğuz Kemençesi ‘‘ ‘‘Kemençe-i Rumî’‘ gibi adlar bunu gösterir.Burada biraz duralım.Muharrir, Oğuz Kemençe'sinin şeklini ve diğer taraflarını bize gösterirse bunun bizim Kemençe'miz olup olmadığını anlayıp müsterih oluruz.Bu izah gayri kâfidir. Malûm olduğu üzere eskiden Anadolu'ya ‘‘Diyar-ı Rûm’‘ derlerdi orada yetişmiş büyükleri ve meşhurları da öylece anarlardı: Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi’‘ ,’‘Eşref-i Rûmi’‘ gibi ilh. Kemençe-i Rûmi denildiği zaman da Anadolu Kemençe'si mânâsı çıkıyor ise de yalnız İnebolu ve Fethiye gibi sahilde bulunan ve dolayısıyla hariç ile temas ve alâkası çok daha fazla iki kasabamızdan gayri Anadolu'nun diğer kısımlarında bilhassa iç Anadolu'da bu Kemençe'yi çalan şöyle dursun hayâl eden bile yoktur. Anadolu'muzda org ne ise Kemençe'de o demektir.Kemençe 'nin Türk sazı oluşu hakkındaki bu fikir dahi hakikati ifade eder mahiyette olmayıp bil'akis insanı yanlış yollara sevkeden bir yazıdır.

 

Yazı devam ediyor; XVII. asır ortalarında İstanbul'da Kemençe çalan 80 profesyonel sazende vardı. (!)Kemençe'cilere Kemani denildiği Evliya Çelebi'nin devrinin üstad Kemençe'cilerinden bahseden şu satırlarından anlaşılmaktadır.:Kemani Mustafa, Kemani Aşur, Mahmud Çelebi gibi ilh?.

 

Evet ,Evliya Çelebi C. II, S.307 de vakıa böyle bir kayıt vardır.Lâkin üzerinde dikkatle durulması gereken çok nazik bir nokta, Çelebi, Kemençeciler serlevhası adı altında yazıya başlıyor ve çalıcıları 80 nefer olarak gösteriyor.Ve zamanın ileri gelen Kemençe'cilerini de sıralıyor.Enterasan olanı 80 nefer.Yani 80 Kemençe'ci.

 

(!)Düşündürücü doğrusu, 8 ini, 10 unu bir araya getirmek bugün dahi pek zor iken düşünün bir kere 80 Kemençe çalan neferi, lâf değil.Bu rakam biraz bana hayali gibi göründü. Böyle bir sazı o zamanki cemiyette 80 kişi birden çalsın, hem de profesyonel olarak. Yani 80 i birden, bu demirden leblebi ile tegaddi etsin, bunu biraz tereddüt ve nazar-ı hande ile karşılamak mümkün.Evliya'nın her dediği bir kaziyye hükmünde değildir ya.İkincisi;Evliya,Kemençe-ciler serlevhası adı altında sıraladığı bütün isimlerin başına ‘‘Kemani’‘ kelimesini ilave ediyor. Gel de çık işin içinden .Acaba koskoca Evliya Çelebi ‘‘Kemençevi’‘ kelimesini bilmiyor mu idi.Ve kullanmaktan aciz mi idi ? Benim bu kitapta bahsedilen Kemençe'cilerin bu gün elimizde olan armudi Kemençe'yi değil de başka bir sazı çaldıklarına ve işin içinde Evliya'nın bir kelime hatası yaptığına inanacağım geliyor. Çünkü, ehemmiyetli bir noktayı daha arzedeyim: XVIII. Asırda yaşamış olan Levni'nin minyatürlerinin kısmı azamını tetkik ettim. Bunların hiçbirinde Kemençe'ye benzer bir çizgiye tesadüf etmedim. Rebab'dan gayri yaylı bir saz da yok gibi. Peki, Evliya'dan Levni'ye kadar geçen bir asırdan fazla bir zaman zarfında bu kadar mebzulen çalınan Kemençe'ye ne oldu. 80 nefer birden bire yok olup yerlerine bir tanesi daha gelmedi mi ? Hiç olmazsa Levni'ye modellik edecek bir hayrülhalef zuhur etmedi mi ?

 

Evliya'nın bu yazısından Kemençe hakkında ilmi ve tarihi bir hakikate erişmek pek mümkün değil bence.Çünkü biz bugün elimizin içinde ve gözümüzün önündeki Karadeniz Kemençe'si ile bir armudi Kemençe'yi ansiklopedi kayıtlarımızda lâyıkile ayıramazken Evliya bu işin içinden ozaman nasıl çıksın.Gel de ‘‘Çelebi böyle olur bizde de [ilim] dediğin’‘deme.

 

Vaktiyle edebiyatın her nev'i ile iştigal ettim. Divan şairlerinin hemen hemen bütün divanları elimden ve gözümden geçti.Ayrıca Servetifünun ve Fecriati ile de ilgilendim. Ancak bunların hiçbirinde, hiçbir şairden Kemençe'ye ait bir kelime bulamadım.Eş'arda zikredilen saz isimleri ezcümle; Def, Çenk, Rebab, Ud, Nay, Tanbur, Çalpara gibi sazlardan ibaret.Acaba bunca şuara Kemençe kelimesinde vezin veya kafiye tutturamamış mı ? Bu yanık sesli saz hiç birine bir ilham vermemiş mi ?

 

Ressamlarımız için hayali bir model dahi olmuyor.Hatta Levni'nin Köçek tasvirlerinde bile yerini Rebab'a bırakıyor.Şairlerimizden hiç biri ismini ağzına almıyor . Klâsik bestekârlarımızdan hiç biri buna izafetle ‘‘Kemençevî’‘ diye anılmıyor da bu saz nasıl oluyor da Türk sazı oluyor.?Cayi teemmül doğrusu?

 

Evliya Çelebi'nin III. Cildinde, 7 ve 8 .sayfalarda Kemençe hakkında yine küçük bir bahis var.Gemi ile Mudanya'ya giderken Kemençe ve Tanbur refakatinde Segâh makamında yapılan bir fasıldan bahseder: ‘‘Aşıkane,sadıkane bir Hüseyin Baykara faslı oldu ki zevk erbabının ağzından salyalar aktı’‘ der fakat o bahsettiği Kemençe bugün tetkik ettiğimiz Kemençe midir ? İşin muğlak tarafı Kemençe, Rebab ve Karadeniz Kemençesi'nin aynı isim altında aynı isim altında toplanması ve karışmasıdır. Hem öyle bir karışma ki müverrih Evliya Çelebi değil, Evliyaullah bile işin içinden çıkamaz hale gelmiştir.Keza Evliya'nın bu son yazısından da kat'î bir hakikate vasıl olmak imkânsız.Türk Musikisi Ansiklopedisi'nin ‘‘Kemençe maddesinde’‘ daha bir sürü hatalı ve yanlış noktalar var. Lâkin niyetim bu kitabı tenkid olmadığından, yukarıda arzettiğim iki misal ile bana yardımcı olacağına büsbütün aklımı teşviş ettiğine kısaca temas ile araştırmalarıma diğer kaynaklarda devam edeceğim.Yerli bir başka kaynak aradığımız Kemençe maddesinde yine bize esaslı bir malumat veremiyor.

 

III. ‘‘Müzik ve Müzisyenler Ansiklopedisi’‘ V.Sözer, S.217: Türklerin ilk yaylı sazına verilen isim Iklığ'dır.Göktürklerden bu yana Asya'ya ve Türk göçleri ile Anadoluya gelmiştir.Iklığ = Oklu, okla yayla çalınan mânâsınadır.Anadoluda ise Iklığ çalana Kemençeci, Iklığ'a da Kemençe denilmiştir.Anadoluda bu gün anladığımız mânâda ve tanıdığımız şekildeki Kemençe, Karadeniz illerinde görülen çalgıdır. XVI. Asırda Macarların kullandıkları ve adına Hegedü dedikleri Keman'ın eşidir.’‘Dikkat buyurulursa bizim mevzuumuz olan Kemençe'nin haricinde kalan bir taraf. Şimdiye kadar sıraladığım üç kaynaktan bambaşka bir anlayış ile esaslı bir tetkik mahsulü olduğu ilk nazarda belli olan yerli bir başka kaynak daha.

 

IV. ‘‘‘‘Iklığ’‘‘‘ Mahmud Ragıp Kösemihal, 1958 ,S.51:’‘‘‘Karadeniz Kemençe'mizde tefrikle gıyaben bahsi geçtiği zaman böyle anılırsa da meslek dilinde adı kısaca şu imlâdadır (Kemançe). Köylerde diğerinin adı ince seviyeden Kemençe kaldığını tekrar belirtelim. Fasıl Kemançesi uzunlama ikiye bölük armudun yarı biçiminde olduğu için tefrikte Armudi Kemançe denildiğide olur.Şeklinden başka kirişlerinin tırnak yüzleri ile çalınışı bakımından Iklığ tipinden büsbütün ayrı ve sesi ondan boğukcalığı nisbetinde gevrek perdelidir.Geçen yüzyılda Lavta beraberinde ‘‘‘‘Kaba saz’‘‘‘denilen oyun koldaşı takımında yer güttükten sonra incesaz takımına da Rumeli tarafından gelerek İstanbul'da katılmıştır.Ege adalarında, Balkan Slavlarında Köy oyun çalgısı olarak XVII. yüzyıldan beri köylü yapısı halleriyle kullanıldığı bazı batılı seyyahlarca neşredilmiş müşahede çizgilerinden biliniyor.

 

Anadolu köylüsünün hiçbir asırda ele almadığı bu armudi Kemançe'nin Türkeli dışındaki adları başka olup izafelerdir.İstanbul'da da fasıl için sanatla işlemeli tok sesli nefis örnekleri yapılmıştır.XVI. asır Macar kaynaklarının magyer hegedü (=Macar vielli) ve lengyel hegedü (=Leh rebeki) diye iki çeşit Kemançe'den söz açtıklarına işaret ediliyor:Birincisi dar uzun Kemençe olduğu halde öbürü armudi biçimdeydi. Martin Agricola kendi Musica Instrumentalis kitabında ‘‘‘‘polische Geige’‘‘‘ Batı Avrupa Rebek'ine benzediğini yazarak açıklamada bulunur. Bu Leh Kemençesinde sanatçı tırnak yüzlerini tellere dayata dayata çalar(1528).

 

Armudi Kemançe'mizin menşeinin ise bu Leh Hegedü'sü olduğu anlaşılıyor.Macar Sebasttyen Tinodi bir Türk beyinin pek ünlü bir Kemançecisi Demetr Karman'dan överek söz açmışsa da (1554) bunun hangi tip Kemençe olduğunu

belirtmemiştir.İhtimal ki Iklığ'dır. Çalan Ortodoks çıganlarındandı?.! Osmanlı zamanında oralarda dar uzun veyahut armudi veya Iklığ tipi Kemançelerin üç çeşidi de vardı. Ve Macarlar cümlesine Hegedü derlerdi.Nasıl ki sonradan Viyolon'a da aynı adı teşmil etmişler ve bu sıfat başka bazı mücavir Balkan dillerince de benimsenmiştir.Armudi Kemançenin Macar, Rumeli ve Ege topraklarına Polonya'dan indiği ve yalnız oralarda folklor çevresinde kaldığı anlaşılıyor.’

 

Müellif kitabında Yugoslav Kemençelerinin resminide veriyor.Bizim Kemençelerinin resmini de veriyor.Bizim Kemençe'lere göre burgular biraz kısa diğer tarafları aynı. İşte Kemençe'miz hakkında ilk ciddi kaynak.

 

Yerli kaynaklara devam ediyorum.

 

V. ‘‘‘‘Osmanlı Tarihi’‘‘‘ Ord.Prof.İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Cilt II. S.601: XV. Yüzyıldan XVI. Yüzyıl ortalarına kadar ? Bu asırlarda Osmanlı memleketlerindeki musiki aletlerinin nelerden ibaret olduğu tamamen bilinmemekle beraber bunlardan bir kısmının XIV.-XVI. asırlarda Ney,Kanun, Ud, Tanbur,Çöğür (12 telli bir sazdır), Kemençe,Kopuz (Lavta nev'inden eski bir sazdır), Zurna, Nakkare, Daire, Zil, Bulgari veya Bağlama, Nefir, Davul ve Kös gibi musiki aletleri olduğunu muhtelif eserlerin tetkikinden anlıyoruz.

 

’‘‘‘Eğer yukarıdaki yazıya dikkat edilirse saz nevileri meyanında Rebab'ın ismi yoktur. Buna mukabil Kemençe diye bir kayıt vardır.Kemençe ile Rebab ismi aynı zamanda yazılmış olsaydı acaba diye düşünebilirdik.Burada, Rebab'a Kemençe tesmiye edildiği kanaati hakim.Yine Prof . İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın aynı eserinin 604. sahifesinde Ali tarihinin basılmamış son cilt varak 229 dan naklen bir yazısını beraberce okuyalım Burada da bahsi geçen Kemençe'nin armudi Kemençe mi yoksa Kemençe namı altında Rebab'dan mı bahsedildiği yine meçhul kalıyor.‘

 

‘‘‘ Azerbaycan'dan gelip Eyüp'de yerleşen bir zatın oğlu olan ve (Nihanî) lâkabı ile şiirleri bulunan Durak Çelebi'nin ‘‘ sazname ‘‘ isimli bir eseri olup Evliya Çelebi o eseri görmüş ve saz isimlerini o kitaptan almıştır.(Evliya Çelebi Cilt I. ,S. 639)

 

Bu Nihanî XVI . yüzyılın ortalarında şöhret bulmuş ve kardeşi Kaya Bey ile birlikte saz çalmıştır. Bu iki kardeş Dukkanizade Mehmet Paşa'ya intisab etmişlerdi. Kemençe çalan Nihani aynı zamanda silâhşördü."

 

Gelelim dış kaynaklara.

 

VI. Curt Sachs, Real Lexikon, ‘‘‘‘ Der Musik Enstrumente In Verlag virr ‘‘‘‘ Julins Bart, Berlin 1913.

 

Bu zat, Ortaçağda mevcut ‘‘ Lyra ‘‘ adlı bir sazdan bahsediyor bu saz armut biçimindedir.İki yarım daire şeklinde delikleri var.Tek tellidir. Bu tel sapın yukarısında yüzük gibi bir deliğe bağlanmıştır. Ve eşiği de deliklerin ortasındadır. Yayla çalınıyor, şeklen bizim Kemençe ile az ? çok bir münasebeti var gibi görünüyor ise de çalınış şekli hakkında bir malumat yok. Fakat bizim mevzuumuz olan armudi Kemençe'nin Iyra ismi altında bugün Yunanistanda ve Yunan adalarında mebzulen bulunuşunu biliyor ve işitiyoruz. Aynı eserin diğer bir yerinde Kemençe-i Rumî'den bahsedilmekte ve Grek Kemençesi olarak tercüme edilmektedir ki (hatalı gibi bir tercüme hissini veriyor insana).Ve şu malûmatı veriyor: Gögüs yekpare tahtadandır. Üzerinde C biçimi delikler vardır. Sapı ve gövdesi yekparedir. Sapı yumurta biçimindedir. Dört veya altı tellidir. Ayrıca dört veya altı tane ahenk teli vardır. Fakat bu sazın resmi yok. Göğüs, sap ve delik bakımından bizim Kemençe'ye uygun ise de tel bakımından uzaklaşmakta . Birde aynı müellif çok daha eskiye giderek: Geist und Werden der Musikenstrumente, Berlin II Reiner 1919.kitabında bütün sazların menşelerini Ortaasya olarak gösteriyor ki bu da calib-i dikkat apayrı bir mevzu.

 

Keza bir başka dış kaynak daha: VII.Musical Instruments Through the Ages, Anthony Baines, England 1969. isimli kitabın 217-218 sayfalarında, 1545 yıllarında Polonya'da tırnakla çalınan Kemençe'nin mevcudiyetinden bahsedilmekte ve tam bizim Kemençenin resmini vermektedir. Ve bu sazın hâlen Yunanistan, Anadolu ve Ege adalarında kullanıldığı kaydedilmektedir. Tellerinin de barsaktan yapılma üç teli bulunduğu ve akortunun Re-Sol-Do olduğu bildiriliyor.Genellikle tellerden biri ile melodi çalınırken ötekiler ile de aynı tondan tempo tutulduğu ilave ediliyor. Yine ayrı bir dış kaynak olan:

 

VIII.<< Musical Instruments >>Horniman Museum London, 1970, isimlikitabın S.76 ve Şekil 139 da bahsedildiğine göre: Armudi gövdeli Rebab'ların ( ki Kemençe olduğu anlaşılıyor, zaten verilen şekil de Kemençe şekline çok yakındır) Bulgarların Gadulka ve Grek'lerin < Lira > gibi halk sazlarıyla akraba olduğu yazılıdır .

 

Bugün için elde edebildiğim yerli ve yabancı kaynaklar bundan ibarettir.Bunlardan hasıl edebildiğim kanaat:

 

Gerek yerli ve gerekse yabancı kaynaklarda kat'i vesika mahiyetinde bir belgeye tesadüf edilmemektedir.Kemençenin menşei hakkında çeşitli ifadeler vardır. Ki bunlar da bir vesikaya istinat etmemektedir.Yalnız bu kayıtları beraberce tetkik ettiğimiz zaman bu sazın bugün için maalesef bizim olduğuna dair kat'i bir neticeye varılamıyor.Keza dış yayınlarda da bu sazın hakiki menşeine dair bize bir vesika gösterilemiyor.Sadece kayıttan ibaret kalıyor.

 

Aklı selime uyaraktan diyebiliriz ki mukni bir vesikaya sahip oluncaya kadar Kemençemizin yeride muallakta kalıyor.Gönül arzu eder ki elde edilecek vesaik bu cazip sazın bize ait olduğunu ortaya koysun.Bunu daima temenni ediyor ve bekliyorum.İnşallah da böyledir. Bu etüdümü, Kemençemiz hakkında yazılmış nefis bir şiirle bitiriyorum. Kısa bir zaman evvel ulvî makama göç eden pek aziz dostum merhum, hassas büyük şair Besim Berkmen'i de bu vesile ile rahmetle anıyorum.

 

KEMENÇE TAKSİMİ

 

Tâ yürekten kopuyormuş gibi hummalı sesin

Neye ağlar gibi, sızlar gibi titrek nefesin?

Nesin? Hasret mi? Kırık kalp mi? Yıkık aşk mı? Nesin?

Ne kadar içli eninsin, ne hazin sende niyaz

 

Bir avuç göğse sığar mıydı hudutsuz feryad?

İki, üç tel yaratır mıydı ilâhî inşâd?

Hıçkıran kalbe döner miydi ki hiç..? yay ile yâd

Acının en sonu hasretle yanık olmasa saz

 

Şu nevâkâr küçücük sinenin aslındaki sen

Ulu orman ve yamaçlarda serâzâd yetişen

Lebi rüzgârla demâdem öpülen bir dal iken

Şimdi mehcûru muhit.. yâd kesilen sine-i râz

 

Evet?. Hâkinden oluş..oh ne yamansın hicret

Şu küçük câmide bu aksi verirse hasret

Duyucu kalbe ne yapmaz ki o ateÅŸ?.. fikir et

Bunu söyler bize lerzân? yine bu içli avâz

 

İki telden şu doğan.. nağme değil sırrı niyâz

Hayır? üstün o niyâzdan.. o?.serâpâ bir nâz

Öyle bir naz ki..varub dökmek için

Allaha râz Ediyor göklere rîzân ve hirâman pervâz

 

Göke çıkma?şu yanık kalbimin â'mâkına gir

Sesine sesdir onun darpları ?mihrâkına gir

Heyecan mâbedidir sen onun âfâkına gir

Bulamazsın sana ondan daha eş kûşeî şaz

 

Bilirim?râşei râzınla hitâbın nereye?

Tellerin sırrı nidâsile cevabın nereye ?

İhtizazlarla, niyazlarla şitâbın nereye ?

Ne olurdu?gönül aldansa, avunsaydı biraz

 

Kadıköy , 1945

Besim BERKMEN

Musiki Mecmuası no:260Dizgi,Baskı ve Cilt:Yörük Matbaası İstanbul - 1970 KEMENÇE HAKKINDA ETÜD

HALDUN MENEMENCÄ°OÄžLU

GÄ°RÄ°Åž

Tanburi Cemil'e ait Baron yapısı süslü ve değerli "Kuşlukemençe " diye anılmaktadır. Kemençe halen rahmetli Mesud Cemil'in refikası sayın Naime Hanım efendi'de bulunmak tadır. Bu kemençe deki kuşlu motiflerin aksi, marküteri olarak Ruşen Ferit Kamda bulunan Baron yapısı bir kemençe'dedir.

bottom of page